
DİYABETTE TÜRKİYE AVRUPA’DA BİRİNCİ SIRADA
Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun yayınladığı Diyabet Atlası 2025 raporu doğrultusunda Türkiye, Avrupa bölgesindeki 60 ülke arasında hem diyabetli birey sayısı hem de nüfusa oranda en olumsuz tabloya sahip ülke olarak öne çıkıyor.
Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) Diyabet Atlası 2025 raporuna göre, Avrupa’da yaşayan yetişkinlerin (20-79 yaş arası) yüzde 9.8’i diyabetle mücadele ediyor ve bu oranın 2050 yılına kadar yüzde 10.8’e yükseleceği öngörülüyor. Ancak, Türkiye'nin Avrupa'da diyabet yaygınlığında en üst sırada yer alması rapordaki en dikkat çekici veri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de yüzde 16.5 oranında, yaklaşık 9.6 milyon yetişkin bu hastalıktan etkilenmekte. Bu oran, kıtanın genel ortalamasının neredeyse iki katına tekabül ediyor. Harita, İskandinav ülkelerinin yüzde 4-6 aralığındaki düşük oranlarının aksine, Akdeniz bölgesini kırmızıyla işaretliyor. Peki, diyabetle mücadelede öne çıkan Akdeniz diyetine rağmen bu ülkeler neden bu kadar sıkıntılı bir tabloya sahip?
IDF, Avrupa ülkelerindeki diyabet oranlarının coğrafi dağılımını açıkça ortaya koyuyor. Norveç ve İsveç gibi kuzey ülkelerinde oranlar yüzde 4.8-5.8 arasında kalırken, Almanya ve Fransa yüzde 6.5-7 seviyelerinde. Birleşik Krallık yüzde 7.4 ile orta derecede yer alıyor. Güney Avrupa'da ise durum son derece kritik. İspanya, Portekiz, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler yüzde 8-10 seviyelerinde yüksek risk grubunda. Balkanlar da geride değil; Sırbistan ve Karadağ yüzde 9-10 civarında oranlarla dikkat çekiyor. Türkiye ise yüzde 16.5 ile “en yüksek prevalans” kategorisinde ve Avrupa Bölgesi’ndeki 60 ülke ve bölge arasında hem sayı hem oran açısından en olumsuz durumda bulunuyor.
IDF tarafından gerçekleştirilen karşılaştırmalı analiz, 2011-2024 yılları arasında Türkiye’deki diyabet vakalarının yüzde 170 oranında arttığını, Fransa’da ise bu oranın sadece yüzde 20 olduğunu gösteriyor. Yunanistan'daki artış oranı ise yüzde 10’un altında kalırken, Türkiye 2050’ye kadar 14.1 milyona ulaşarak Avrupa'da en hızlı yükselişi gösterecek.
AKDENİZ ÜLKELERİ VE ÇELİŞKİ
Akdeniz diyeti, zeytinyağı, sebze, meyve, balık ve tam tahıllarla dolu olmasıyla diyabeti önleme konusunda bilimsel olarak kabul görmüş bir koruyucu kalkan olarak bilinirken İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi "Akdeniz ülkeleri" haritada en yüksek oranlara sahip. Bu “Akdeniz çelişkisi”nin ardında yatan sebepler, geleneksel beslenme alışkanlıklarının terk edilmesiyle ilişkili. IDF ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, bu ülkelerde obezite oranları son 20 yılda yüzde 30-50 arasında artmış durumda, ki obezite diyabet riskini 7 kat artırıyor.
Uzmanlar, esas suçlunun “paketlenmiş gıdalar” olduğunu belirtiyor. Modern Akdeniz toplumlarında, geleneksel ev yemekleri yerini ultra-işlenmiş yiyeceklere bırakmış durumda. Gazlı içecekler, cipsler, hazır tatlılar ve hızlı tüketim gıdaları günlük alınan kalorinin yüzde 50’sine kadarını oluşturuyor. Bir EPIC kohort çalışması, ultra-işlenmiş gıdaların tip 2 diyabet riskini yüzde 37 artırdığını ortaya koyuyor. Türkiye’de, yüksek karbonhidrat ve şeker tüketimi (beyaz ekmek, tatlılar, şekerli içecekler) obeziteyi tetiklemekte. WHO'ya göre, Türkiye’de yetişkinlerin yüzde 65’i fazla kilolu. Yunanistan ve İspanya’da da benzer bir tablo hakim. Geleneksel zeytinyağlı yemekler unutulurken, şeker yüklü yoğurtlar ve hazır pizzalar popüler hale gelmiş durumda.
Fiziksel hareketsizlik de bir diğer tehdit unsuru. Şehirleşme ve masa başı işleri, fiziksel aktiviteyi yüzde 40 azalttı. Türkiye’de yetişkinlerin sadece yüzde 30’u haftada 150 dakika egzersiz yapıyor; bu oran Fransa’da yüzde 50, Yunanistan’da ise yüzde 35 seviyesinde.
GÖRÜNDÜĞÜNDEN DAHA BÜYÜK BİR SORUN
Türkiye Diyabet Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Rıfat Emral: Diyabetin sinsi ilerleyişi nedeniyle ayrıca teşhis konulmamış hasta popülasyonu da mevcut. Dolayısıyla diyabet vaka sayısı ve karşı karşıya olduğumuz sorun, görünenden daha ciddi. Diyabete zemin hazırlayan faktörler arasında hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarımız ön sırada. Bir Akdeniz ülkesi olmamıza rağmen Akdeniz tipi beslenmeye yeterince önem göstermiyoruz. Nüfusun geneline yayılmış halde olan işlenmiş ürünler, yüksek karbonhidrat ve düşük protein içeren beslenme düzenimiz doyma hissimizi engelliyor. Bu nedenle döngüsel olarak yeniden yüksek kalorili beslenmeye yöneliyor ve diyabetle ilgili durumu daha da zor bir hale getiriyoruz. Diyabet artışı, obezitedeki artış ve nüfusun yaşlanmasıyla da yakından ilişkili. Acil müdahale gerekmekte. En azından beslenme alışkanlıklarımız ve fiziksel hareketsizlik gibi değiştirebileceğimiz faktörlere müdahale etmediğimiz sürece bu artış devam edecek.