İşimiz, aşımız, ekmeğimizin derdinde koştururken hep daha fazlasını, daha iyisini elde etmek için didinip duruyoruz haklı olarak. Ne yazık ki bazen, kazandıklarımız kaybettiklerimizden daha değersiz oluyor. Önceliklerimizi, hayatımızdaki en önemli şeyleri kaybetmeden değerlilerimizin değerini fark edemiyoruz. Sahip olduğumuz zenginliklerimizi unutuyoruz. Unuttukça dağılıyor, dağıldıkça kaybediyoruz.
Fark ettiğimizde ise geriye dönmek ne mümkün? Vah ki vah...
Okuduğum bir hikaye düşündürdü bunları.
Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile
birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duydu:
"İçeri gir ve ne istersen al, ama en mühim olanı unutma! Ayrıca sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate al. Bu fırsatı kaçırma, ama yine de en mühim şeyi unutma..."
diyor, durmadan ikaz ediyordu.
Kadın mağaraya girdi ve büyük bir servetle karşılaştı. Yığınla altın ve mücevherleri görünce şaşkına döndü ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başladı.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyuldu:
"Yalnız sekiz dakikan var..." Sekiz dakika çabuk geçti.
Kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koştu , onları bırakacak sonra çocuğunu alacaktı. Kapı kendiliğinden kapandı... Bu sırada çocuğu içerde kalmıştı, artık onu alamazdı, iş işten çoktan geçmişti.
Kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştı çünkü. Artık zengin ama ümiitsiz bir kadındı.
‘’Kaç anne çocuğunu bırakıp altınlara koşar ki?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama anlık hırslarımız bize neler kaybettirir; belki de neler kaybettirdi? Bir düşünelim.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Hırslarımızın, tutkularımızın sonu yoktur elbette ama önceliklerimiz bizi ya yokluğa ya çokluğa götürecektir.
Bu dünyada ortalama seksen senelik ömrümüz vardır ve bir ses daima bize:
"Sakın en mühim şeyi unutma!" der gibidir.
Mühim olan açık, net bir şekilde bellidir, o da:
"Yaşadığımız hayata sonsuzluk katabilmek, hayatı kazanmak, sahiplenmek, sahip olduklarımızın değerini bilmek, kaybetmeden sımsıkı sarılmak, sarmalamak."tır.
Manevi değerlerimiz, inançlarımız, arkadaşlarımız, ailemiz, hakiki dostlarımız ve bize ayrılan sınırlı hayatımız daima özenle korunmak ve beslenmek ister.
Unutursak tüm kapılar kapanır.
Unutursak kaybederiz!!!!!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahsen Yıldız
UNUTURSAK KAYBEDERİZ
UNUTURSAK KAYBEDERİZ!!!
Bir sarmalda dönenip duruyoruz.
İşimiz, aşımız, ekmeğimizin derdinde koştururken hep daha fazlasını, daha iyisini elde etmek için didinip duruyoruz haklı olarak. Ne yazık ki bazen, kazandıklarımız kaybettiklerimizden daha değersiz oluyor. Önceliklerimizi, hayatımızdaki en önemli şeyleri kaybetmeden değerlilerimizin değerini fark edemiyoruz. Sahip olduğumuz zenginliklerimizi unutuyoruz. Unuttukça dağılıyor, dağıldıkça kaybediyoruz.
Fark ettiğimizde ise geriye dönmek ne mümkün? Vah ki vah...
Okuduğum bir hikaye düşündürdü bunları.
Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile
birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duydu:
"İçeri gir ve ne istersen al, ama en mühim olanı unutma!
Ayrıca sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate
al. Bu fırsatı kaçırma, ama yine de en mühim şeyi unutma..."
diyor, durmadan ikaz ediyordu.
Kadın mağaraya girdi ve büyük bir servetle karşılaştı. Yığınla altın ve mücevherleri görünce şaşkına döndü ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başladı.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyuldu:
"Yalnız sekiz dakikan var..." Sekiz dakika çabuk geçti.
Kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koştu , onları bırakacak sonra çocuğunu alacaktı. Kapı kendiliğinden kapandı... Bu sırada çocuğu içerde kalmıştı, artık onu alamazdı, iş işten çoktan geçmişti.
Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak fayda vermezdi artık.
Kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştı çünkü. Artık zengin ama ümiitsiz bir kadındı.
‘’Kaç anne çocuğunu bırakıp altınlara koşar ki?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama anlık hırslarımız bize neler kaybettirir; belki de neler kaybettirdi? Bir düşünelim.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Hırslarımızın, tutkularımızın sonu yoktur elbette ama önceliklerimiz bizi ya yokluğa ya çokluğa götürecektir.
Bu dünyada ortalama seksen senelik ömrümüz vardır ve bir ses daima bize:
"Sakın en mühim şeyi unutma!" der gibidir.
Mühim olan açık, net bir şekilde bellidir, o da:
"Yaşadığımız hayata sonsuzluk katabilmek, hayatı kazanmak, sahiplenmek, sahip olduklarımızın değerini bilmek, kaybetmeden sımsıkı sarılmak, sarmalamak."tır.
Manevi değerlerimiz, inançlarımız, arkadaşlarımız, ailemiz, hakiki dostlarımız ve bize ayrılan sınırlı hayatımız daima özenle korunmak ve beslenmek ister.
Unutursak tüm kapılar kapanır.
Unutursak kaybederiz!!!!!