Tam da Antalya’nın caddeleri turist doluyken, otellerde yer bulunmazken, antik tiyatrolarda binlerce yıl öncesinin yankıları yeniden canlanırken… Kentin en önemli hafızalarından biri, Antalya Arkeoloji Müzesi apar topar kapatıldı.
Kapatılma gerekçesi belli: Depreme dayanıksız. Yetkililer diyor ki: “Risk büyük, yapı eski, koleksiyon genişledi, alan yetmiyor… Yıkacağız, daha büyüğünü yapacağız.” Kağıt üstünde mantıklı. Peki ya gerisi?
Ödül Kazanan Bir Bina
Burası öyle sıradan bir bina değil. 1972’de yarışmayla seçilmiş projesiyle Türkiye mimarlık tarihine girmiş, 1988’de Avrupa Konseyi Özel Ödülü almış. Duvarları, sadece Likya’nın Roma’nın eserlerini saklamıyor; Antalya’nın kültüre, mimariye, modernleşmeye dair umutlarını da saklıyor.
Bir müzeyi ayakta tutan sadece vitrinler değil. Binanın kendisi de kentin koleksiyonunun bir parçası. Bu yüzden yıkmak, aslında bir kentin belleğinden bir sayfa koparmak demek.
Soru Şu: Niye Şimdi?
Deprem riskini elbette yok sayamayız. Ama soru şu: Bu risk bugün mü keşfedildi? Yıllardır her kış, yaz turist akını yaşanırken, milyonlarca bilet kesilirken neden güçlendirilmedi? Şimdi tam da turizm gelirinin zirve yaptığı Temmuz ortasında neden apar topar boşaltılıyor?
Güçlendirme mi, yıkım mı? Yeni bina mı, mevcut mirası yaşatarak korumak mı? Bu soruların cevabını Antalya halkı niye duyamıyor?
Mutabakat Nerede?
Mimarlar Odası, akademisyenler, arkeologlar… Kimse müzenin çökmesini istemiyor. Kimse binada risk var diye gözünü kapatmıyor. Ama diyorlar ki: “Gelin bunu koruyarak güçlendirelim. Bu bina bizim modern mirasımız. Hafızamızı sıfırlamayın.”
Ne yazık ki işin özü tam da burada kopuyor: Mutabakat yok.
Yerel halk yok. Sivil toplum yok. Uzmanlar yok. Her şey kapalı kapılar ardında, “Proje hazır, ihale yakında, yıkıyoruz…”
Bir kentin kültürel kimliği böylesine önemli bir kararla ortadan kaldırılacaksa, bunun yolu yangından mal kaçırır gibi olamaz.
Belleksiz Bir Kent Olmaz
Bugün Antalya Müzesi’nin önünde #MüzemeDokunma diyen gençler var. Kimisi arkeoloji öğrencisi, kimisi sadece bu şehrin sakini. İstedikleri çok basit: Depreme dayanıklı bir müze, ama kendi binasında. Ya da en azından bu karar alınırken seslerinin duyulması.
Kentler belleksiz kalınca turizm afişlerinde antik tiyatrolar, müzeler, antik yollar kalmıyor. Hepsi tabela oluyor. Antalya buna alışmasın.
Belki bir gün yeni bir bina yapılır. Daha büyük, daha çağdaş, daha “görkemli”. Ama Antalya Müzesi’nin bugünkü binası yıkıldığında, içinde sadece taşlar, heykeller, sikkeler değil; bu kentin kendi geçmişi de bir kepçeyle kaldırılıp gidecek.
O yüzden soru açık:
Bir kentin ödüllü müzesi neden alelacele, kimseye sormadan, tam da sezon ortasında kapatılır?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Nail KILIÇ
ANTALYA MÜZESİ NEDEN APAR TOPAR KAPATILDI
ANTALYA MÜZESİ NEDEN APAR TOPAR KAPATILDI
Tam da Antalya’nın caddeleri turist doluyken, otellerde yer bulunmazken, antik tiyatrolarda binlerce yıl öncesinin yankıları yeniden canlanırken… Kentin en önemli hafızalarından biri, Antalya Arkeoloji Müzesi apar topar kapatıldı.
Kapatılma gerekçesi belli: Depreme dayanıksız. Yetkililer diyor ki: “Risk büyük, yapı eski, koleksiyon genişledi, alan yetmiyor… Yıkacağız, daha büyüğünü yapacağız.” Kağıt üstünde mantıklı. Peki ya gerisi?
Ödül Kazanan Bir Bina
Burası öyle sıradan bir bina değil. 1972’de yarışmayla seçilmiş projesiyle Türkiye mimarlık tarihine girmiş, 1988’de Avrupa Konseyi Özel Ödülü almış. Duvarları, sadece Likya’nın Roma’nın eserlerini saklamıyor; Antalya’nın kültüre, mimariye, modernleşmeye dair umutlarını da saklıyor.
Bir müzeyi ayakta tutan sadece vitrinler değil. Binanın kendisi de kentin koleksiyonunun bir parçası. Bu yüzden yıkmak, aslında bir kentin belleğinden bir sayfa koparmak demek.
Soru Şu: Niye Şimdi?
Deprem riskini elbette yok sayamayız. Ama soru şu: Bu risk bugün mü keşfedildi? Yıllardır her kış, yaz turist akını yaşanırken, milyonlarca bilet kesilirken neden güçlendirilmedi? Şimdi tam da turizm gelirinin zirve yaptığı Temmuz ortasında neden apar topar boşaltılıyor?
Güçlendirme mi, yıkım mı? Yeni bina mı, mevcut mirası yaşatarak korumak mı? Bu soruların cevabını Antalya halkı niye duyamıyor?
Mutabakat Nerede?
Mimarlar Odası, akademisyenler, arkeologlar… Kimse müzenin çökmesini istemiyor. Kimse binada risk var diye gözünü kapatmıyor. Ama diyorlar ki: “Gelin bunu koruyarak güçlendirelim. Bu bina bizim modern mirasımız. Hafızamızı sıfırlamayın.”
Ne yazık ki işin özü tam da burada kopuyor: Mutabakat yok.
Yerel halk yok. Sivil toplum yok. Uzmanlar yok. Her şey kapalı kapılar ardında, “Proje hazır, ihale yakında, yıkıyoruz…”
Bir kentin kültürel kimliği böylesine önemli bir kararla ortadan kaldırılacaksa, bunun yolu yangından mal kaçırır gibi olamaz.
Belleksiz Bir Kent Olmaz
Bugün Antalya Müzesi’nin önünde #MüzemeDokunma diyen gençler var. Kimisi arkeoloji öğrencisi, kimisi sadece bu şehrin sakini. İstedikleri çok basit: Depreme dayanıklı bir müze, ama kendi binasında. Ya da en azından bu karar alınırken seslerinin duyulması.
Kentler belleksiz kalınca turizm afişlerinde antik tiyatrolar, müzeler, antik yollar kalmıyor. Hepsi tabela oluyor. Antalya buna alışmasın.
Belki bir gün yeni bir bina yapılır. Daha büyük, daha çağdaş, daha “görkemli”. Ama Antalya Müzesi’nin bugünkü binası yıkıldığında, içinde sadece taşlar, heykeller, sikkeler değil; bu kentin kendi geçmişi de bir kepçeyle kaldırılıp gidecek.
O yüzden soru açık:
Bir kentin ödüllü müzesi neden alelacele, kimseye sormadan, tam da sezon ortasında kapatılır?